<< GERİ

ÖĞRETMENLİĞİN TOPLUMSAL DEĞERİ

Türkiye’de 2019-20 eğitim-öğretim yılı verilerine göre toplam öğretmen sayısı 1.117.686. Bu öğretmenlerin pek çoğunun eğitimdeki tüm değişkenleri öğrencilerinin şartlarına göre nasıl şekillendikleri ve ne gibi uygulamaları hayata geçirdikleri, eğitimde dönüşümün yine öğretmenle başladığını gözler önüne seriyor. Peki tüm bunlara karşın toplumda öğretmenlik mesleğinin algısı ne durumda? Yeni bölümümüzde, öğretmenlik mesleğinin itibarının arka planını tartışmaya açıyoruz.

Son yıllarda, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını ve statüsünü kaybetmesi, hem Türkiye’de hem de dünyada sıklıkla konuşuluyor. Bu tartışmaların Türkiye’deki izdüşümü, öğretmenlere ilişkin politika belgelerine “Öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve mesleğin statüsünü güçlendirmek” hedefini eklemek oldu. 

Küresel ölçekte düşünüldüğünde, Türkiye’de öğretmenliğin statüsü esasında çok da düşük değil. İngiltere merkezli Varkey Vakfı’nın “Küresel Öğretmen Statü Endeksi 2018” başlıklı raporuna göre, araştırmaya katılan 35 ülke arasında Türkiye yedinci sırada. Fakat aynı araştırmada, çocuğunun öğretmen olmasını teşvik edeceğini belirtenlerin oranı yüzde 35’te kalıyor. Başka araştırmalar, öğretmenlik mesleğinin toplumdaki algısına ilişkin benzer sonuçlara işaret ediyor. TALIS 2018 sonuçlarına göre, Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin yalnızca %26,0’ı öğretmenlik mesleğine toplumda değer verildiğini düşünüyor. Aynı zamanda, Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin yalnızca %64,7’si için öğretmenliğin birinci kariyer seçimi olduğunu söylüyor, OECD ortalamasında ise bu oran %66,5. 

Öğretmen Ağı’nın çerçevesini oluşturan Değişim Teorisi’ne göre öğretmenler: 

  • Öğretmenler kendilerini farklı açılardan güçsüz hissediyor, 
  • Mesleki gelişimleri için sunulan kaynakları yetersiz buluyor, 
  • Kişisel gelişim ihtiyaçlarının göz ardı edildiğini düşünüyor, 
  • Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını yitirmesinden rahatsızlık duyuyor, 
  • Otonomi eksikliği duyuyor, 
  • Meslektaşları ile iletişim kuramamaktan ve birbirlerinden geri bildirim alamamaktan şikayet ediyor.

Öğretmenlik mesleğinin toplumsal itibarı ile öğretmenlerin niteliği birbiriyle ilişkili. Prof. Levent Şahin ile Ali İhsan Balcı’ya göre, mesleğin ekonomik getirisi, istihdam olanakları, eğitim süresi, çalışma şartları ve toplumsal kültür ile mesleğin ilişkisi mesleklerin toplumsal itibarını etkileyen kriterleri oluşturuyor. ERG Kıdemli Politika Analisti Yeliz Düşkün, istihdam, maaş ve çalışma koşullarının tümünün, öğretmenin statüsünde ve motivasyonunda büyük rol oynadığını dile getiriyor. 

Pandemi, öğretmenlik mesleğinin toplumdaki algısının dönüşmesine vesile oldu. Uzaktan eğitim sürecinde evlere kapanan milyonlarca veli ilk kez öğretmenlik yapmak zorunda kaldı ve mesleği farklı yönleriyle tanıdı. Çocuklar öğretmenleriyle bu kez evde ve bambaşka koşullarda iletişim kurdu. Dolayısıyla, mesleğin toplumdaki algısı da dönüşmeye, öğretmenlerin eğitim sistemindeki rolü, özne olma hali ve dönüştürücü gücüne yönelik farkındalık küresel ölçekte arttı.

“Hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun”dan “Nasıl öğretmen olunur?”a

Pandeminin değiştirdiği koşullarla birlikte öğretmenlik mesleğine bakışın dönüşmesi, internetteki kitlesel davranış değişikliklerine de yansıdı. 2020 yılında Google arama motorunda en çok aranan ilk 5 kelimenin bir tanesi Eğitim Bilişim Ağı (EBA) idi. “Uzaktan eğitim nasıl oluyor?” ve “Nasıl öğretmen olunur?”, internette en çok cevapları merak edilen soruların başında geldi. Toplumda sıklıkla duyduğumuz “Hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun” sözüne karşılık, öğretmenlik mesleğini merak eden, öğretmenlerin ne tür becerilere ve uzmanlıklara sahip olduklarını merak edenlerin sayısının artması, öğretmenliğe ilişkin toplumsal algıyı konuşmak için ne kadar doğru bir zamanda olduğumuzu gösteriyor. 

Öğretmenlik mesleğini bilgi aktarmaktan ibaret görmek, meslek itibarına zarar veriyor

MEB tarafından yaygın olarak sunulan hizmetiçi eğitimlerden duyulan memnuniyetsizlik uzun süredir tartışma konusu. ERG’nin düzenlediği Öğretmen Politikaları Çalıştayı çıktılarına göre eğitmenlerin alan hakimiyeti ile sınıf deneyimi bakımından yetersiz bulunması, eğitimlerin sunulma şeklinin (özellikle seminer yönteminin) etkileşime izin vermemesi, içeriklerin sınıfta uygulanabilir olmaması, süreklilik olmaması vb. sorunlar sıklıkla ifade edildiği görülüyor.

Biesta, Priestley ve Robinson’ın ortaklaşa kaleme aldıkları “Talking about education: exploring the significance of teachers’ talk for teacher agency” başlıklı makalede, öğretmenlik mesleğinin çoğunlukla bilgi üzerinden, özellikle de içerik, müfredat ve pedagoji gibi profesyonel bilgi üzerinden tanımlandığı söyleniyor. Fakat öğretmenlik mesleğini sadece bilgi aktarmakla eş tutmak, dijital iletişim teknolojilerinin bilgiye erişimin kolaylaştırmasıyla mesleğin dönüştürücü etkisini görünmez kılıyor. Öğretmenler öğrencilere bilgi aktarmanın ötesinde, öğrencilerin gelişimlerini tüm yönleriyle destekleme rolü olan kişiler. 

Türkiye’de eğitim bazı alanlarda hala iyileşebiliyorsa, buna her okulda istisnasız mevcut olan iyi öğretmenlerin katkısının olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar öğretmene yaklaşan herkes öğretmeni eğitmek için yaklaştı ancak bu yaklaşım ortadan kalktığında alan açılıyor.”
Batuhan Aydagül, Öğretmen Ağı Danışmanı

Eğitimci ve filozof Paulo Freire ise öğretmenleri ‘öğreten’ oldukları kadar ‘öğrenen’ olmalarıyla da tanımlar. Öğrencilerin merakının, öğretmenler tarafından daha önce fark edilmemiş fikir ve sorulara kapı açmasından ötürü, öğretmenlerin sürekli olarak yeniden düşündüğünü ve kendi pozisyonlarını gözden geçirmeye hazır olduklarını söyler. Dolayısıyla, Freire’ye göre öğretmenlik, öğretme işi her şeyden önce sürekli bir entelektüel dikkat ve epistemolojik merakın, sevme kapasitesinin, yaratıcılığın, bilimsel yetkinliğin kamçılanmasını; bilimsel indirgemeciliğin reddedilmesini gerektiren profesyonel bir iş”tir. 

Öğretmenlik mesleği, okul içindeki rollerini olduğu gibi okul dışı rollerini de kapsıyor. Kişisel ve mesleki gelişimlerini sürdürmek üzere pek çok öğretmen, okul dışındaki sivil toplum kuruluşları ve mesleki dayanışma ağlarında da çalışmalar geliştiriyor. Burası Tamamen Bizim Raporu, öğretmenlerin değer gördükleri, beslendikleri ve yatay ilişkilendikleri mesleki öğrenme ağlarında bulunmanın, öğretmenlik ve sınıf pratiklerinin iyileşmesine, okul içindeki dönüştürücü gücünün ve öğrenci başarısının artmasına katkı sunduğunu gösteriyor. Öğretmen Ağı ve Teyit ortaklığında ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği desteğiyle gerçekleşen “Öğretmenler için Eleştirel Dijital Okuryazarlık” Projesi katılımcısı bir öğretmen, proje kapsamında ürettiklerini şöyle değerlendiriyor:

“Uzun zamandır ilk defa meslektaşlarımla ders içerikleri ürettim ve bu bana çok iyi geldi. Öğretmenliğin ne kadar önemli bir uzmanlık alanı olduğunu, başka disiplinlerle dirsek temasını her zaman sürdürmesi gerektiğini bir kez daha anladım. Öğretmenler entelektüel anlamda her zaman aranan kişiler olmalı. Topluma ulaşmak isteyen disiplinler ya da iş kolları bunu her zaman akılda tutmalı. Öğretmenler topluma ulaşmak ve doğru şekilde ulaşmak için kilit bir konuma sahip.”

Öğretmenliğin meslek itibarı mesleki dayanışma ile doğrudan ilişkili

Türkiye’de öğretmenler arasında, iletişim, işbirliği ve dayanışmanın yetersiz oluşu, uzun zamandır üzerinde durulan bir olgu. Akranlar arası ilişkiler öğretmenler tarafından mesleki anlamda güçlenme için önemli görülüyor. Çeşitli paydaşlar, öğretmenlerin meslektaşlarıyla olan ilişkilerinin yapıcı olmasının ve okul yöneticilerinin eğitimsel liderlik rolü benimsemelerinin öğretmenin güçlenmesi için önemine işaret ediyorlar.

TALIS 2018 bulgularına göre, Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin %93,6’sı, okul müdürlerinin ise %96,3’ü TALIS uygulamasından önceki 12 ayda en az bir mesleki gelişim etkinliğine katıldığını belirtiyor. Meslektaşlar arası dayanışmayı güçlendirdiği bilinse de, öğretmenler arası geri bildirim kültürü Türkiye’de henüz yaygın değil.  Eğitim İzleme Raporu 2019: Öğretmenler dosyasında da aktarıldığı üzere, Türkiye’de öğretmenler, yüz yüze kurs/seminer, çevrimiçi kurs/seminer, konferanslara gibi pek çok etkinliğe OECD ortalamasının üzerinde bir oranda katılım gösterirken, akran gözlemi ya da öz-gözlem ile koçluk konusunda OECD ortalamasının epey altında kalıyor.

“Birbirimizden öğrenmeye alışkın değiliz”

Öğretmenliğin mesleki itibarının artması için öncelikle meslektaş dayanışmasının güçlenmesi gerektiğini söyleyen Öğretmen Ağı Değişim Elçisi, “Birbirimizden öğrenmeye alışkın değiliz.” diyor. Oysa, benzer deneyimler yaşayan ve çeşitli yetkinliklere sahip öğretmenlerin birbirlerinden beslenme potansiyelleri hayli yüksek. Müge Ayan’ın kaleme aldığı Burası Tamamen Bizim Raporu’nda ortaya konduğu üzere, öğretmenlerin meslektaşlarıyla ve farklı disiplinlerle etkileşim kurabildiği mesleki öğrenme ağları ve/veya toplulukları, meslektaş dayanışmasına alan açarak öğretmenler arasında etkili bir işbirliği kurulmasına imkân veren bir ortam sağlıyor. 

Profesyonel bir meslek olan öğretmenliği kahramanlaştırmak, mesleğin itibarını zayıflatıyor

Öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısına mercek tuttuğumuzda, öğretmenlerin çoğunlukla kahramanlaştırıldıklarını görmek mümkün. “Süper kahraman”, “heykeltraş”, “toplum mühendisi”’, “anne”, “çocuk bakıcısı” öğretmenlere atfedilen pek çok sıfattan yalnızca birkaçı. Öğretmenlik mesleği kutsallaştırıldığı gibi, “rahat” ve “kolay” bir meslek olduğu iddiasıyla itibarsızlaştırılıyor. Mesleğe ilişkin bu tip kalıplar ise, öğretmenliğin profesyonel bir meslek olarak görülmesine gölge düşürüyor. Öğretmenler, kendilerini eğitim sisteminin nesnesi olarak görülmesine de itiraz ediyor. Öğretmen Ağı Değişim Elçilerinden Mine Aksar, “Süslü veya duygusal betimlemeler istemiyoruz. Özne olduğumuzu hissetmek istiyoruz.” diyor. 

Özne Olan Öğretmen: Öğretim pratiklerini iyileştirmek, kendi mesleki öğrenme deneyimini yönlendirmek, mesleki kimliğini oluşturmak, biçimlendirmek veya dönüştürmek, dayanışmaya dayanan işbirliği çevresinde kendisinin ve meslektaşlarının öğrenmesine katkıda bulunmak için bilerek ve isteyerek eyleme geçen öğretmen.

Öğretmenlerin eğitim sistemindeki dönüştürücü gücünün hakkını teslim ederken, öğretmenlerin her sorunun çözümüne sahip kahramanlar olarak görmekten kaçınmak gerekiyor. Aksar, “Eğitimle ilgili problemlerin tümünün çözümünü öğretmende görmek onu kahramanlaştırmak oluyor. Öyle problemler var ki çözümü sadece öğretmende olamaz. Bunu da görmeliyiz ki öğretmen kendini güçsüz hissetmesin” diyerek, eğitimdeki farklı aktörlerin işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. 

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2015’te yayımladığı Öğretmen Politikalarında Mevcut Durum ve Zorluklar bilgi notu, öğretmenlerin eğitim sistemindeki kilit rolünü şöyle ifade ediyor: “İyi eğitim ancak iyi öğretmenlerle verilebilmektedir ve okulların kalitesi öğretmenlerinin kalitesinin ötesine geçememektedir.”