Per, 02/01/2024 - 13:44 tarihinde halukgoksel tarafından gönderildi

Yayın Tarihi

Mültecilik, Çocuk Edebiyatı ve Öğrenci Buluşması

Yazar: Aslı Gökgöz, Öğretmen Ağı Değişim Elçisi

“Anlatılana kadar aslında hiçbir şey olmamıştır.”

Virginia Woolf’a ait olduğu belirtilen bu cümle düşündürüyor; savaş, göç, mültecilik gibi zor konular hakkında konuşmak istemeyişimizin, özellikle çocuklara anlatmak istemeyişimizin altında yatan bu mu? Anlatmazsak olmamış kabul edebilir miyiz? Oysa orada duruyorlar en korkunç yanlarıyla ve sürekli oluyorlar. Görmezden gelmek işe yaramıyor, üstelik gerçeği öğrenmek çocukların hakkı.

Peki, mültecilik gibi zor bir konuyu çocuklara nasıl anlatırız, anlatabiliriz? Öğretmen Ağı’nda oluşturduğumuz Mültecilik-Öykü Kitapları Topluluğu’nda bunu düşündük, bunu sorguladık. Toplulukta bizim çıkış noktamız bu zor konuları çocuklara anlatırken “edebiyatın gücü”nü nasıl kullanabiliriz, sorusuna yanıt aramaktı aslında. 19. Uluslararası Ankara Öykü Günleri’nde bir röportajda Karin Karakaşlı şöyle diyor: “Göçmenlik gibi, mültecilik gibi hayatın aksayan yanlarına edebiyatın bir müdahalesinin olabileceğini düşünüyorum. Edebiyatın insanlara ihtiyaç duydukları hem gücü hem şifayı verebileceğine inanıyorum, oradan tutunuyorum.” Biz de savaş gibi, göç gibi, mültecilik gibi anlatması zor olan ama maalesef hayatın gerçeği olan bu konuları öğrencilerimize anlatmak için, dahası hayatın bu aksayan yanlarına tanık olmuş öğrencilerimizin güç bulmaları, şifa bulmaları için onları çocuk edebiyatı ile nasıl buluşturabiliriz diye düşündük, buna tutunduk. Buradan hareketle araştırmalar yaptık; öneriler, yöntemler geliştirdik, sorulabilecek sorular bulduk. Topluluk üyelerimizden Kenan Çayır ve Miray İşler “Edebiyat ‘Mültecilik Halleri’ne Tercüman Olabilir mi? Daha İyi Bir Dünyaya Kapı Aralayabilir mi?” başlıklı yazılarında çıkış noktamızı, ne yapmak istediğimizi kapsamlı bir şekilde ele aldılar. Topluluktaki tartışmalardan beslenerek kaleme aldıkları “Mültecilik Odaklı Çocuk Öykülerini Eğitimde Nasıl Kullanabiliriz? Pedagojik Çerçeve Önerisi” başlıklı makalelerinde de mültecilik temalı öykü kitaplarının eğitimde nasıl kullanılabileceğine dair kavramsal bir çerçeve çizdiler.

Bu yazıda da çocukları kitaplarla nasıl buluşturabileceğimize, kitapları ele alırken hangi soruları sorabileceğimize dair öneriler yer alacak.

Öncelikle öğrencilerimize alan tanımak için kitap tavsiye ederken seçenekler sunabiliriz. Bu, onların kendi okuma zevklerini keşfetmeleri için etkili olur. Diyelim mültecilik odaklı kitaplardan Hoş Geldiniz, Dönme Dolap, Yolculuk, Taştan Adımlar, Galiba Hışırdıyorum, Ver Elini, Kayıktaki Çocuk, Juju-Beni Unutma, Bezelye Çorbası Dedektiflik Takımı seçeneklerimizin arasında olsun. Bu kitaplardan da Tülin Kozikoğlu’nun yazıp Hüseyin Sönmezay’ın resimlediği “Dönme Dolap”ı seçmiş olalım. Kitabın kapağını gösterip öğrencilerimizden kitabın ne hakkında olabileceği hakkında düşünmelerini isteyebiliriz. Onlara kitabın isminin neler düşündürdüğünü sorabiliriz ve böylece kitabı tartışmak için bir yol açmış oluruz.

Kitap hakkında yeteri kadar meraklandıktan sonra hangi sınıf düzeyi olursa olsun seçtiğimiz kitabı sesli okuma yöntemi ile öğrencilerimizle paylaşmamız oldukça etkili olacaktır. Bir ders saati içerisinde okuyup bitiremeyeceğimiz çok sayfalı kitaplardan dahi birkaç sayfa okumak çocukların kitabın dünyasını merak etmelerini sağlayabilir. Böyle bir okuma deneyimi için özellikle kitabın hoşumuza giden bir bölümünü çocuklarla paylaşabiliriz ve merak edecekleri bir noktada okumayı sonlandırabiliriz. Merak ettikleri bu noktada yazarın, okuru nasıl meraklandırdığını sorabiliriz. Neyi merak ediyoruz, bunu konuşabiliriz ve kitabı tartışmak için yeni bir yol açmış oluruz.

Dönme Dolap gibi resimli kitapları çocuklarla paylaşırken kitabın resimlerini, çizimlerini, görsellerini de çocuklara göstermeye ayrıca özen göstermeliyiz. Çocukların kitabı, kitabın illüstrasyonları ile birlikte okuması için onlara alan açmalıyız. Hatta mültecilik gibi bir konuyu konuşurken üstelik sınıfımızda mülteci öğrenciler varsa dil bariyerinin kalktığı, okuryazarlık gerektirmeyen, görseller üzerinden okuma yapacağımız sessiz kitapları özellikle tercih etmeliyiz. Aramıza ördüğümüz önyargı duvarlarının tuğlalarıyla aramıza köprü kurabileceğimizi kelimelerin ötesine geçerek anlatan Giuliano Ferri’nin Ver Elini kitabı bu anlamda sesimiz olabilir.

“Yukarıda sıraladığımız kitapları hangi yaş aralığındaki öğrencilerimize tavsiye edebiliriz?” diye sorabiliriz. Çocuk kitaplarını “yaşsız” olarak değerlendirmek ve her yaştan okurun bu kitapları okuması bizce çok önemli. Ancak “göç, savaş, mültecilik” gibi hassas konularda kitabı tavsiye edeceğimiz yaş grubuna dikkat etmek gerekir. Yayınevleri çocuk kitaplarını tavsiye ederken belirli bir yaş aralığı belirliyor çoğunlukla. Ancak biz kitabı tavsiye edeceğimiz okurların, öğrencilerimizin bireysel özelliklerinin değişebileceğini unutmamalıyız.

Peki, kitabı okuduktan sonra amacımız çocukların kitapla, kitaptaki karakterle bağ kurması ise “Siz onların yerinde olsaydınız?..” diye başlayan soruyu öğrencilerimize yöneltmeli miyiz? Bu sorunun benzerini mültecilik odağında olmayan bir kitapta, Şapkalı Kedi kitabında Dr. Seuss karakterler aracılığıyla okura yöneltiyor: “Sen ne yapardın?” diye soruyor. Sally ve kardeşi evde anneleri yokken sıkılıyorlar ve beklenmedik bir ziyaretçileri oluyor: Şapkalı Kedi. Şapkalı Kedi bu beklenmedik ziyarette birçok karmaşaya neden olduktan sonra neyse ki arkasını toplayıp evden ayrılıyor. Peki çocuklar bu ziyaretten annelerine bahsedecek mi, çocuklar işte bunu okura soruyor: “Sen ne yapardın?” Ben anneme söylerdim ya da söylemezdim diyebiliriz, bu örnekte yanıtımız ne olursa olsun kendimizden, kendi yaşantımızdan hareket ederiz. Ancak “Onların yerinde olsaydınız?...” sorusunu “Dönme Dolap” gibi mültecilik odaklı bir kitaptan yola çıkarak sorarsak öncelikle bu soruyu sadece mülteci olmayan öğrencilere yöneltmiş ve bu soruyla empati yerine acıma duygusunu pekiştirmiş oluruz, üstelik sınıfımızdaki mülteci öğrencileri de  işaret etmiş oluruz. Bunun   yerine, kitabın dünyasını daha iyi anlayabilmek için “Sizce yazar neden başka bir karakter yerine bu karakteri seçmiş?” sorusunu yöneltebiliriz. Böylelikle okur, karakter hakkında düşünüp onun farkına varacak, onu tanıyacak, anlayacak ve empati geliştirebilecektir. Küçük yaş gruplarına bu soruyu doğrudan sorduğumuzda yanıtsız kalabilir, onlara yazarın neden bu karakteri seçmiş olduğunu düşünmelerini sağlayacak sorular yöneltebiliriz. Özellikle resimli kitaplarda kitabın resimleriyle metninin birlikte bir hikâye anlattığını gözden kaçırmadan sorular yöneltebiliriz. Dünyanın iki farklı şehrinden yola çıkan iki ailenin, iki çocuğun yolculuklarına tanıklık ettiğimiz “Dönme Dolap” kitabında “Bu çocuklar nelerden hoşlanıyor sizce?” diye sorabiliriz. Metinde sadece “dünyanın bir yerinde ve dünyanın bambaşka bir yerinde” yaşadığını okuduğumuz bu çocukların, kitabın resimlerine baktığımızda nelerden hoşlandığını görebiliriz. Bu çocukların kendilerini iyi hissetmek için, kendilerini bulmak için sığındıkları, sarıldıkları, sevdikleri şeyler sınıfımızdaki çocukların da yaşamlarının bir parçası olabilir. Gece lambası açık uyumak, resim çizmekten ve bunu duvarda sergilemekten hoşlanmak, oyuncaklar, birlikte yaşadığımız hayvanlar, uyurken sarıldığımız en sevdiğimiz oyuncak... Çocuklar bunları gördüğünde kendilerini görebilecekler, kendilerini bu çocukların yerine koyabileceklerdir.

Dönme Dolap’ta olduğu gibi özellikle göç konusunu ele alan kitaplarda sorabileceğimiz başka bir soru biçimi de “Biz nereden yola çıktık, nerede doğduk? Annemiz, babamız, dedemiz, ninemiz nereden yola çıktı?” olabilir. Bu soruyu öncelikle biz yanıtlayarak başlayabiliriz ve öğrencilerimizden yanıtlar geldikçe küçücük sınıfımızın dahi “homojen” olmadığını görebiliriz. Bir belgeselde göç alan bir bölgede yaşayan birine “Göçmen kime denir?” diye soruyorlardı, o bölgenin yerlisi olduğu belirtilen bu kişi “Doğduğu yerde yaşamayan göçmendir.” yanıtını veriyordu. Evet, sonuçta hepimiz aynı dönme dolapta dönen Afrikalı göçmenleriz.

Tüm bu süreçte “keyif için okuma” hakkımızı göz ardı etmeden, okuma serüvenimize sadece doğrular ve yanlışların olduğu bir sınır çizmeden ilerlemek önemli. Çocukların kitap hakkında konuşurken söyleyecekleri nedeniyle yargılanmayacakları, birbirlerinin fikirlerine saygı duyarak korkmadan konuşabileceklerini bildikleri bir güven ortamını sağlayabiliriz. Çocuklar kitap hakkında konuşurken önceki deneyimlerinden hareketle önyargılı ifadeler kullanabilirler. Bunları paylaştıklarında “Önyargılı davranıyorsun, yanılıyorsun.” demek yerine söylediklerini kendilerinin gözden geçirmelerini sağlayacak sorular yöneltebiliriz. “Örneğin, bir keresinde Türingen’de başının üzerinde kedi taşıyan birini gördük diye bütün Türingenlilerin her zaman başlarında kedi taşıdıklarında inanabilir miyiz?” sorusunu yöneltebiliriz.  

Çayır ve İşler’in makalelerinde belirttikleri gibi “Mültecilik çok katmanlı, karmaşık bir konudur. Her ilin, her okulun, hatta her sınıfın ortamı, ihtiyaçları farklı olabilir. Bir yerde işleyebilecek yöntemler ve tartışma soruları başka yerde işlemeyebilir. Dolayısıyla bu konuda basit formüllerden kaçınmak gerekir. Bu noktada eğiticilere ışık tutacak yaklaşım, pedagojik çerçevelerin farkında olmaktır.”

Kitapları değerlendirmeden önce “kapsayıcılık, hak temelli yaklaşım, karşılıklı uyum” kavramları hakkında çocuklarla konuşmak; savaş, göç, mültecilik gibi zor konuları ele alan kitapları okurken gerçekleri gizlemeye çalışmamak ancak çocuk kitaplarının yapı taşı olan umudu da özellikle vurgulamak gerekir. Hem bu kavramlar hakkında konuşmayı mümkün kılan hem gerçeklerin gizlenmeden kurgunun doğal akışı içerisinde verildiği hem de ele aldığı güçlü arkadaşlık bağlarıyla umuda sıkı sıkıya bağlı, Rieke Patwardhan’ın yazıp Regina Kehn’in resimlediği iki kitap tam bu noktada imdadımıza yetişebilir: Bezelye Çorbası Dedektiflik Takımı-Büyükannemin Sırrını Nasıl Çözdük? ve Bezelye Çorbası Dedektiflik Takımı-Lina’nın Sırrını Nasıl Çözdük?   

 Önyargı hakkında verilen bu örnek Anja Tuckermann’ın yazıp Tine Schultz’un resimlediği “Herkes Burada! – Bizim Rengârenk Yaşamımız” (Çev. Uğur Önver, Kırmızı Kedi, 2017.) adlı kitaptan alınmıştır.

Okuduğumuz kitaplardan yola çıkarak yaratıcı yazma ve okuma çalışmaları yapmamız çocukların okudukları kitabı anlamlandırmaları, kitaptan estetik haz almaları açısından önemlidir. Çocukların okudukları kitabın kahramanına mektup yazmaları, kitabın kahramanı olarak kendilerini hikâyeye dahil ederek hikâyeyi yeniden kurgulamaları, kitaptan aldığımız bir bölümü kendilerinin devam ettirmeleri gibi uygulamalar yapabiliriz. Ayrıca yukarıda yer alan önerileri tüm çocuk edebiyatı kitaplarında kullanabiliriz.

Charlie Mackesy’in Çocuk, Köstebek, Tilki ve At kitabında köstebek “Bazen yalnızca nefretten söz edilir ama dünyada hayal edemeyeceğin kadar çok sevgi var.” der, tüm çocukların bu sevgiyi hissetmeleri dileğiyle…