Belirli gün ve haftalar, okulların özen gösterdiği alanlardır. Eğitim- öğretim yılı başında bu programları düzenleyecek komisyonlar belirlenir ve içeriği üretecek öğretmen ve öğrenciler süreci planlar. Böylelikle Milli Eğitim Bakanlığı, özel gün ve haftalara hassasiyet gösterdiğini okul idareci ve öğretmenlerine açıkça tebliğ eder. Okullar da imkanları ölçüsünde hazırladıkları programları icra ederler.
Şayet belirli gün ve haftalara ihtimam gösteren bir okulla yolunuz kesişirse bugün panoların “En Büyük Engel Sevgisizliktir” başlığıyla şenlendiğine tanık olabilirsiniz. Tekerlekli sandalyesi kanatlanıp uçan çocuk figürlerinin, eline renkli balonlar tutuşturulan engelli çocuk temsillerinin, sevginin her engeli aşacağına dair kilit kavram vurgularının başını alıp gittiği panolara…Hatta öğrencilerin gözlerini kapamalarının ya da uzuv kaybı yaşamışçasına aksak yürümelerinin istendiği, böylelikle“empati kuran” öğrencilerin engelliliğe dair farkındalık kazanmalarının beklendiği romantik etkinliklere de rastlamanız mümkün. Böylesi yoğun bir duygusal atmosferle geçirilen etkinliklerin sonunda, gördüğü ilk engellinin boynuna sarılmaya hazırbulunan çocuklar, günün anlam ve önemini fark etmiş kabul edilirler. Açıkçası, tüm bu çalışmaları, iyi niyetli çabalar olarak değerlendirmek, fazla iyimser bir tutum olur. Zira bu zararlı şefkatin alt metninde okunan “eksiklik” vurgusu, engellilere yönelik ayrımcılığı yeniden üreten itici unsurun ta kendisi.
Çocuklar engelliliğe nasıl bakıyor?
Uzun yıllardır bir devlet okulunda öğretmenlik yapıyorum. Yazarlık ve Yazma Becerileri seçmeli dersini işlediğim 7. Sınıf öğrencilerimle bir süredir metaforik düşünme üzerine çalışıyorum. Bilirsiniz metaforlar kelimelerce anlatamadığımız olguları tek bir benzetimle ifade edebilirler. Bu yönüyle sınıfta kolay konuşamadığımız meseleleri somutlaştıran alanlar açabilirler. Çocukların engelliliğe yönelik metaforik algılarını anlamak için onlardan çizimler yapmalarını istedim. Soru açıktı : “Engelli bireyleri herhangi bir şeye benzetmek isteseniz bu ne olurdu?” İlkokul ve ortaokul kademelerinde görev yapan öğretmenler bilir, bu tür çalışmalarda sorunun ardından sınıfta bir uğultu başlar. Soruyu anlamlandırmaya çalışanlar, hemen bir cevap verme telaşına düşenler, sesli düşünenler… Böyle bir heyecanla çizimlerine başladı benimkiler de. Süre bitti, çizimler önümdeydi. Çarpıcı olan birkaç görseli paylaşmak isterim. Resim-1’de tek yaprağı düşen bir çiçek, Resim 2’de kapaksız bir tencere görseli var. Resim 3’te ise yardım isteyen, üzgün bir yüz ifadesi olan denize elini uzatan, yine üzgün bir güneş var. Tam üzerinde ise tekerlekli sandalyede kuşlarla birlikte gökyüzünde uçan bir kız çocuğu… Burada paylaşmadığım çizimler de pek farklı değil: Kırık cam sürahi, yarısı bitmiş ilaç kutusu, hapishanede kalmış bir figür…
Peki, bu metaforlar bize ne söyler?
Engelliliğe dair kalıpyargılar çeşitli şekillerde çocukların zihninde ve davranışlarında yer edinir. Engelli bireylerin eksik olmaları, yardıma ihtiyaç duymaları ve sevgiyle iyileştirilebileceklerine dair düşünceler, yetişkin dünyasından süzülen sağlamcı bakışın izdüşümleri maalesef. Sağlamcılık, “ableism” teriminden gelir. Engeli olmayan bireylerin engelli bireylerden üstün olduğuna ilişkin önyargılı tutumu ifade eder. Toplumda kabul gören belirli beden ve davranış biçimlerini (estetik, sağlam, iyi vs.) temel alan bu bakış, toplumsal pratiklerde abartılı sevgi ve merhamet gösterileriyle ya da yoksayma şeklinde karşılık bulur. Sağlamcı kişi, engelli bireye sormadan yardım etmeye kalkışır ve devamında bu davranışı kutsallaştırır, engellilere çocukça muamelelerde bulunur, bazen de zayıf ve yetersiz görerek muhatap almaz. Çocukların çizimlerini üstünkörü incelersek sağlamcı bakışın onlarda nasıl yer ettiğini görebiliriz: Tek yaprağı düşmüş bir çiçek estetik değildir hatta solmak üzeredir, kapaksız tencere ve kırılmış cam sürahi işlevsizdir, yarım ilaç kutusu eksik bir tedavidir iyileştirmez, güneş denizden yüksektedir, deniz için üzülür ama yardım edemez, hapishanede kalmış figür hak ve özgürlüklerinden mahrumdur. Tüm bu çizimler şunu der: engelli birey “tam” değildir, toplumun kıyısındadır, yani diğer bireylerle eşit değildir.
Engellilerin fikirleri, beklentileri, hakları sağlamcılıkta yer edinmez. Tam da bu sebeple ayrımcıdır. Maalesef ki çocukların çizimleri de sağlamcı bakışın izlerini taşıyordu. Ayrımcıydı. Çizimleri üzerine henüz konuşmadım onlarla. Sürecin sonunda bu çizimleri kendileri yorumlayacaklar ve isterlerse yeni metaforlar geliştirecekler. Şu sıralar farklılıklar üzerine düşünüyoruz. Farklı olduğu için kendini ayrıcalıklı hissedenler ve dışlandığını düşünenler ayrı saflarda dizili. Meselemiz bu safları aynı potada eritmek. Farklılığın karar mekanizmalarını, toplumsal normları, insan hakları odağında düşünmek ve çözüm yolları geliştirmek. Nihayetinde etkin yurttaşlık bilincine ermek. Bu, öğretmenler için derin ve uzun soluklu bir kazı. Dolayısıyla öğretmenlerin bu alanda çalışan kişi, kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde olmaları süreci daha etkili kılabilir. Engellilik üzerine çalışan sivil toplum kuruluşları, dernekler ve vakıflarla temas kurulabilir, yayın ve çalışmalarından yararlanılabilir. Özellikle İstanbul Bilgi üniversitesinin Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Birimi bu alanda önemli çalışmalar yapıyor. SEÇBİR yayınlarında eğitimciler için örnek dersler, el kitapçıkları ve kılavuzlar yer alıyor. Bu yayınlar, engelliliği çocuklarla konuşabilmek için öğretmenlere güçlü destek mekanizmaları sunabilir.
Bugüne gelelim…
3 Aralık Dünya Engelliler Günü, 1982’den bu yana Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen bir gündür. Bugün, engelli bireylerin toplumsal farkındalığını artırmak, haklarını savunmak ve toplumsal eşitliği teşvik etme amacını taşır. Engelli bireylerin hak ve katılım taleplerini görünür kılmak, evrensel tasarım ilkelerini hatırlatmak için her yıl eşitlik, katılım, istihdam, onur, adalet, liderlik gibi temalar etrafında kutlanır. Dolayısıyla engelliliğe dair mevcut sağlamcı bakışın tam karşısında konumlanır.
Öyleyse bugün engelliğiliği çocuklarla konuşurken sağlamcılığı gündeme alalım, eşitliği ve insan haklarını parlatalım. Engellilerle temas kuralım, taleplerini dinleyelim. Okullarda süregelen döngüyü kırmak için küçük bir başlangıç yapalım.
Çocuklara soralım, zira aradığımız yanıtlar çoğu zaman onlardadır…
