Cu, 05/30/2025 - 14:55 tarihinde melisa.soran@b… tarafından gönderildi

Yayın Tarihi

“Ne Eğitimde Ne İstihdamda: NEET Gençlerin Farklı Profilleri ve Beklentileri” | SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları IX

Pınar Uyan Semerci* ile buluşma üzerine

Yazar: Melisa Soran, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi (SEÇBİR)

SEÇBİR ve Öğretmen Ağı olarak günümüz sorunlarını ve bu sorunların eğitime olan yansımalarını disiplinlerarası bir bakış açısı ile ele aldığımız Akademi Buluşmaları’nın bu yılki altıncı ve son buluşmasında 14 Mayıs Çarşamba günü Pınar Uyan Semerci ile bir araya geldik. Türkiye’deki NEET gençlerin farklı profillerini eğitime odaklanarak ele aldığımız buluşmada, öğretmenlerin erken fark etme ve destek stratejileri yoluyla nasıl dönüştürücü bir rol üstlenebileceğini tartışmaya açtık.

Buluşmaya başlarken öğretmenler eğitimden kopanların hiç konuşulmadığını, bu durumun “doğal seleksiyon” olarak tanımlandığını belirtiyorlar.  Oysa Türkiye OECD ülkeleri arasında en yüksek NEET genç oranına sahip ülkelerden biri. NEET kavramı işte, eğitimde ya da bir eğitim programında olmayan gençlere verilen genel bir tanım ve Türkiye’de 15-24 yaş arasındaki gençlerin 4 milyonu, yani her üç gençten biri bu tanımın içerisine giriyor. Pınar Hoca, her ne kadar NEET tanımı 15-18 yaş arasını da içerse, bu yaş aralığını “çocuk” olarak tanımlamanın önemli olduğunu not düşerek başlıyor.

NEET tanımı içerisinde yer alan gençlerin çeşitliliğini görmenin önemine vurgu yaparak devam ediyor; Türkiye’de NEET Gençler: Profil ve İyi Olma Hali Araştırması kapsamında Türkiye’deki gençlerin tipolojilerini ortaya çıkarmaya çalıştıklarını anlatıyor: Eğitimden veya iş piyasasından yeni ayrılanlar, kopmuş ama yeniden girmeye çalışanlar, kısa ya da uzun süreli işsizler, engelliler, kronik hastalar, ailevi sorumluluklar, cesareti kırılmış olanlar, diğer aktif olmayanlar.. Türkiye bağlamında “bekleyenler” diye bir kategoriye dikkatimizi çekiyor ve bu kategorideki gençlerin liseyi, üniversiteyi bitirmiş olup bir çeşit sınavı beklediğini; her şeyin o sınavdan sonraya ertelendiği bir halin içerisinde, hayatları donmuş bir şekilde yaşadıklarını anlatıyor. 

Eğitim seviyesi yüksek ve ailesinden destek alabilen bazı gençlerin ise iş piyasasının sunduğu koşullarda çalışmayı istemediklerini söylüyor. Eğitim hayatı boyunca çok başarılı olmuş, kötü bir iş deneyiminden sonra eğitime devam etmek için tekrar sınava hazırlanan bir çocuğun  “Bana böyle bir gelecek söz verilmedi.” diyerek bu koşullar karşısında yaşadığı hayal kırıklığına dikkatimizi çekiyor. Bu gençlerin evde beklerken de rahat olmadıklarını, özellikle üniversiteden mezun olmuş ve belli bir eğitim seviyesine ulaşmış olanların kendilerini “fazlalık” gibi hissedebildiklerini söylüyor. Küçük kentlerdeki üniversite mezunlarının iş bulmakta çokça zorlandıklarına; iyi bir gelecek kurma hayaliyle gittikleri bu kentlerden eve dönmek zorunda kalan gençler için eve dönmenin çok daha ağır olduğuna işaret ediyor. 

Büyük bir kente gelip üniversite okumanın gençlere başka türlü bir sosyal hareketlilik sağladığına; ancak bunu sağlamanın da birçok ailenin yapabilirliklerinin dışında kaldığına dikkat çekiyor. Okumaya ya da çalışmaya başka kentlere gidemeyip kalanların ise sokağa bile çıktıklarında para harcamak zorunda kalacakları için kendilerini suçlu hissettiklerini; sokağa çıkmanın bile yük haline geldiği bir ruh hali içerisinde olduklarını anlatıyor.  Bu gençlerin yaşadıkları sıkışmışlığa kafa yormanın önemini vurguluyor.

15-24 yaş arası gençlerin çok zor bir dönemde sosyalizasyonlarını tamamladıklarını; çoklu krizler çağında, aynı anda birden fazla krizin (savaşlar, iklim krizi, pandemi ve afetler, ekonomik kriz vb.) etkisi altında büyüyen bu gençler için bireysel krizlerle dünyanın geleceğine dair belirsizliğin üst üste bindiğini belirtiyor. Çocuğun iyi olma hali üzerine yürüttükleri araştırmalarda pandeminin etkisinin öne çıktığını; belli gruplar için pandeminin kırılma noktası olduğunu ve eğitimden kopmada belirleyici bir rol oynadığını not düşüyor.

NEET gençler üzerine yürüttükleri araştırmalarda ise gençlerin yapabilirliklerini anlamaya çalıştıklarını çünkü istihdama dahil olmanın her durumda en iyi çözüm olmayabileceğini söylüyor. Enformal sektörde güvencesiz ve ağır işlerde ya da geçici ve kısa süreli işlerde çalışmanın gençlerin yapabilirliklerini artırmadığına aksine bu gençleri zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye mecbur kıldığına işaret ediyor. Bu bağlamda, gençleri istihdama dahil etmenin tek doğru yöntem olmayabileceğine; eğitime döndürmeye ya da yapabilirliklerini desteklemeye yönelik çözümler düşünmenin önemine değiniyor.

Gençlerden bazılarının üniversitede olmanın bir anlamı olmadığını, iş tecrübesinin kendisini geleceğe eğitimden daha iyi hazırlayacağını düşündüklerini söylüyor. Eğitimde kazanılan yetilerle istihdam sağlayanların beklentileri arasındaki uyumsuzluğun sıklıkla dile getirildiğini ekliyor. Ancak eğitim sistemini eleştirsek de bazı çocuklar ve gençler için okulun evden çıktıkları ve nefes aldıkları, başka bir dünyayla karşılaştıkları tek yer olduğuna, pandeminin de bunu açıkça gösterdiğine dikkat çekiyor. 

Bunun yanı sıra eğitimin anlamı ve amacını yeniden düşünmeye davet ediyor hepimizi. Sınavın eğitimin tamamını belirleyen gücüne, eğitim yıllarını sınavlara hazırlanmak için stres içerisinde geçiren çocuklar ve gençlere işaret ediyor. İstihdama erişebilir şekilde üniversitelerden mezun olmanın önemini teslim ederken eğitimin iş sahibi olmak için değil, varoluşumuzu gerçeklemek, yapabilirliklerimizi artırmak için de var olduğunu hatırlatıyor.

Konuşmasını tamamlarken “çok zorlanan bir sürü gencin altına ağ serecek ve düşmesini engelleyecek bir tür bütüncül destek” sağlanmasında kırsaldaki çocuk ve gençlerin desteklenmesine; ruhsal sağlığının iyi olmasına yönelik bir anlayış ve destek mekanizması kurulmasını önceliyor. Uygulama projelerinin her yerelin, mahallenin koşullarını hesaba katarak ve farklı profillere yönelik farklı destekleme mekanizmaları sunacak şekilde tasarlanması ve yürütülmesini öneriyor. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık servislerinin dezavantajlı bölgelerde başka tür destek mekanizmalarına erişemeyecek çocuklar için önemine değinirken rehber öğretmen sayılarının artırılmasının yanı sıra bu servislerin de bizzat desteklenmesi gerektiğini belirtiyor.

SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları, akademide yürütülen çalışmaların ve üretilen bilgilerin öğretmenler başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesle, öğretmenlerdeki deneyimin ise akademiyle paylaşılmasını amaçlamaktadır. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin farklı branşlardan eğitimcilerle bir araya gelmesiyle günümüzün sorunlarına disiplinlerarası bir bakış geliştirmeyi de hedeflemektedir. Çevrimiçi ortamda gerçekleşecek buluşma serisi öğretmenler, akademisyenler, sivil toplum çalışanları ve gönüllüleri başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesin katılımına açıktır

*Prof. Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü